2 Şubat 2010 Salı

TELEVİZYON İZLERKEN BUNA DİKKAT EDİN

“Bu programda sanal reklam uygulanmaktadır...”
TV’de alt yazı geçer bazen, rastlamışsınızdır.
Ne demek bu? Bilen var mı?
Birkaç kişiye sordum, şöyle açıkladı: “Diyelim ki bir sokak ortasında geçiyor olay, duvarda veya arka planda film karesine giren bir ürünün isminin geçmesi...”Bu sanal bir reklam mı?
Niye sanal? Çünkü, doğrudan ürün reklamı yapılmıyor, dolaylı olarak yapılıyor.
O zaman niye “dolaylı reklam” değil de, sanal reklam?
Bu, aklıma yıllar önce seyrettiğim bir Komiser Colombo filmini ve onun üzerine yazdığım, ama hiç yanıtını bulamadığım bir “soru/yazı”yı anımsattı.
O zamanlar böyle alt yazı geçmiyordu televizyon kanallarında.
Komiser Colombo dizileri oynandığında ise, yalnızca TRT vardı, anımsarsanız. Böyle bir konu aklıma bile gelmemişti.
Filmin konuyla ilgisini anımsatmakta yarar var: Film izleyen bir adam, filmin ilk yarısında, müthiş susuzluk çekerek kalkar ve lavobaya gider, orada da öldürülür. Colombo da adamın niye filmin ilk yarısı bitmeden kalkıp da dışarı çıktığını, onu lavobaya gitmeye neyin zorladığını araştırır. Sonunda nasıl olduğunu öğrenir.
Maktulü lavobaya gitmeye zorlayan şey, filmdeki karelerden biridir.
Bilindiği gibi, sinema filmlerinde saniyede 24, televizyonda saniyede 25 kare geçmektedir.
“Subliminal Entertaintment” 
adı verilen bir yöntemle, bir zamanlar ABD’de uygulama şöyleydi: Sinema filmlerinin her yirmidört karesinden birine veya televizyon filmlerinden yirmibeş karesinden birine bir imge yerleştirilir. Bu, reklamı yapılmak istenen bir objeye ait de olabilir, kişiye de...
Göz, bu görüntüyü algılamaz, ama beyin algılar. Diyelim ki, yukarıda sözü edilen filmde olduğu gibi, ilk yarım saat içinde filmi izleyen birine, 24 karede bir kare sürekli su içen bir adam veya akan bir su resmi konduysa, istemsiz olarak kişide bir susama veya benzeri bir istek yaratılabilir. Uzmanlar bunun olabileceğini kabul etmektedirler. Bu yüzden de, ABD’de bu tür reklam yapımı yasaklanmıştır.
Yalnızca susamak gibi masum bir istek dışında, bu yöntemin haksız rekabete yol açtığı, daha da önemlisi, insanları yönlendirmede çok büyük rolü olduğu da göz önünde bulundurularak, bu tür reklam veya etkileme yoluna gitmek sakıncalı görülmüştür.
ABD’nin bunu nasıl ve hangi yöntemle yasaklayabildiği konusunda bilgi pek yok. Onların da belki RTÜK gibi bir kuruluşları var ve bu kuruluş ciddi bir çalışmayla, “rastgele” zaman ve yerlerde baskın düzenleyerek filmleri denetliyor olabilir. Akla gelen bir yöntem bu. Ya da, “ihbar” sistemi çok güçlü çalıştığından, haksız rekabetin önüne geçebilmek için kuruluşlar birbirlerini kontrol altında tutuyor da olabilir.
Ama bu iş doğrudan devlet tarafından yapıldığında durum nasıl kontrol altına alınabilir, işte bu sorunun yanıtı hiç yok.
Ya da, devletin bu işle ilgili bir yasası olmaması ve denetlemenin mümkün olmadığı ortamlarda, böyle bir sistem ortalıkta dolaşıyor ve insanları etkiliyorsa, bunu ortaya çıkarmak ve engellemek mümkün mü?
Ne yazık ki bu sorunun da yanıtı yok?
Böyle bir denetim mekanizması da yok zaten.
Bu yöntem hiç akla geldi mi, kullanıldı mı, o da belli değil.
Eğer, “yandaş” diye tabir edilen kanallardan herhangi birinde, örneğin her 25 karede bir Bülent Arınç’ın, Recep Tayip Erdoğan’ın gülümseyen ve kucaklayan bir resmi veya çatık kaşlı bir muhalefet lideri konduğunda bunun yaratacağı etkinin boyutunu hesaplayabilmek mümkün değil.
Tersi de mümkün kuşkusuz, ama teknolojiyi ve yönetimi elinde tutan kesimin bunu yapması daha kolay gibi görünüyor.
Böylelikle de, moda deyimiyle sanal bir “icraatın içinden”, istense de istenmese de insanın beynine işleniyor demektir...
Bunun çok çeşitli ve daha “tehlikeli” boyutları olduğu da düşünülürse, ABD’nin neden böyle bir yasak getirdiği daha kolay anlaşılır.
Bu “sanal reklam uygulaması”nın nasıl bir şey olduğu bir şekilde ortaya çıkarılmalı ve nasıl olduğu anlatılmalı. Televizyon ekranının altından geçen yazı, bir yasal zorunluluk mudur ki, böyle bir yazı yazılmaktadır, bu da belli değil.
Eğer yasal bir zorunluluksa, bu zorunluluk neden doğmuştur? Yazılmadan önce de bu “reklam” sistemi uygulanıyordu da, bunun için bir “itiraz” mı oldu?
Bunlar, yanıtını bilemediğimiz sorular.
Tuhaf bir rastlantı, Rutkay Aziz’i “Oradaydım” adlı belgeselde izlerken, aklım onunla ve Tunç Başaran ile birlikte ABD’ye, “Piyano Piyano Bacaksız” filminin Oscar Yabancı Film Aday Adayı olması nedeniyle gittiğimiz günler aklıma geldi.
O sıralardaki Los Angeles başkonsolosumuz Mehmet Emre’nin konsoloslukta verdiği kokteyle, Komiser Colombo’yu oynayan Peter Falk da eşiyle birlikte gelmişti.
Peter Falk, Aaron Speeling’in uzun süre metin yazarlığını üstlendiği ve yönettiği Colombo dizilerinden sonra, kendi imkanlarıyla diziye devam etmek istemiş, ama aynı “zeka parıltılarını” bir türlü yakalayamadığından olsa gerek, çekimleri bırakmıştı. İlgi kalmamıştı çünkü Komiser Colombo’ya.
O zaman, iki arada bir derede sorma fırsatını bulmuştum Peter Falk’a, böylesine müthiş ilgi duyulan diziyi neden bıraktıklarını o ise çok aydınlatıcı bir yanıt vermemişti.
Sonra, yukarıda sözünü ettiğim filmden çok etkilendiğimi ve bunun gerçekten mümkün olup olmadığını sormuş, o zaman öğrenmiştim ABD’de yasaklandığını. Üstelik de, Peter Falk’ın bana söylediğine göre, o filmden sonra tartışmalar başlamış ve yasaklama da dizinin o bölümünün gösteriminden bir süre sonra gelmişti.
Baştaki “meraklı” sorumu yineliyorum: Bu sanal reklam dedikleri nedir?
Bilen var mı?
A.Mümtaz İdil
Odatv.com
02.02.2010 18:35

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.