4 Haziran 2012 Pazartesi

PUŞKİN NEYSE FAZIL ODUR

Ben yazmaktan bıkmayacağım, sizler okumaktan bıktığınızda lütfen başka bir yazıya geçin. Makale yazıyorum olmuyor, mektup döşeniyorum kimsenin tındığı yok, konuşacağım Ergenekon sanığı olmam nedeniyle kimse söz vermiyor.
Bu ülkenin sanat değerlerini ayaklar altına almaya çalışanlarla sonuna kadar mücadele edeceğim. Benim onları savunmaya kalkışmam belki onlara zarar verecek, bilemiyorum. Ama bunu göze almak zorundayım. Şimdiden onlardan mahcup bir şekilde özür diliyorum.
Diyanet işleri başkanlığının “cenin” için yaptığı açıklama gibi. Herkes Allah adına konuşmayı kendine hak biliyor ve bu kulvardan ver yansın ediyor. Karşı yazı yazdığınızda, “tanrı tanımaz, ateist, inançsız, zındık” olup çıkıyorsunuz. Öyle ya, herkesin Allah kelamıyla konuştuğu bu ülkede, Allah’ın sözleri bile çarpıtılır oldu. Utanma da yok bunlarda...
Kürtaj konusu açılıyor, din bilginleri sahnede... Sezaryen konusu açılıyor, yine onlar sahnede... Sanat konusunda en öndeler... Üstelik hepsi de yaşını başını almış “tosuncuklar”.
Bir zamanlar Katolik dünyanın sanatçıları ve bilim insanlarını tanrı adına yargıladığı dönemlere döndük. Ortaçağ zihniyeti, kendini aydın sananları bile sarıp sarmalamış. Engizisyon mahkemeleri televizyonlarda kuruluyor ve insanlar buralardan cellatın kucağına gönderiliyorlar. Mahkemeye falan gerek yok. Bakıyorlar ki, mahkeme hafif kalıyor, Allah adına halkın kucağına getirip bırakıyorlar: “Vurun Kahpe”ye misali...
Tarih bu gibilerini çok gördü. Hiç kazanamayacakları bir savaş olduğunu biliyorlar aslında, ama yenildiklerini görmeyeceklerinin de bilincindeler. Şu ölümlü dünyada cepleri ne kadar şişerse o kadarı kâr.
Amin Maalouf’un “Semerkant” kitabını da yasaklasınlar. Ömer Hayyam’ın hayatını anlatıyor çünkü... Ama haberleri yok, okumuyorlar. İçgüdüleriyle hareket ediyorlar, koklayarak büyüyorlar, sırnaşarak yollarını çiziyorlar. Nereye sataşmak pirim yapıyorsa, o saflarda hemen yerlerini alıyorlar.
18’inci yüzyıl bitip de 19’uncu yüzyılın başlamasına bir yıl kala, yani 1799’da Puşkin doğduğunda, Çarlık Rusya’sı nasıl bir “belanın” doğduğunun farkında değildi.
Özgürlük bilincini tüm Rusya’ya yayan bu dahi edebiyatçının şiirleriyle yaptığını şimdi Fazıl Say besteleriyle yapıyor.
O sıralarda Puşkin “Özgürlük” adlı şiirinde şunları yazıyordu:
Sahipsiz bir yazgının türettiği,
Ey bu dünyanın despotları, titreyin,
Siz ise, yürekli olun ve kulak verin,
Aşağılanmış köleler, ayaklanın haydi!
Nereye baksam
Her yerde zincir ve kamçı,

Gözyaşları ve esaretin
Karşısında yasaların utancı.
Ancak orada, çarların da üzerinde
Bir yer var, acıların bulunmadığı
Kutsal bir özgürlüğün
Güçlü yasalarla kaynaştığı.
Başta Çar olmak üzere, tüm Rusya’nın bir anda tek hedefi haline gelir Aleksandr Sergyeviç Puşkin. Her despot iktidarın yaptığı gibi, onun da ortadan kaldırılması için “maşalara” fetvalar yazdırılır, söyletilir.
Bir tek Puşkin mi? Tarih onun gibi binlerce ilericiyi yüreğinden çıkarıp, bağnazların arasına salıvermiş. Onların ortaya çıkması engellenemez. Bağnazlar yetiştirilir, dahiler doğar. Hiç kimse doğuştan bağnaz değildir, kaderi daha önceden çizilmemiştir. Sonradan yetiştirilirler ve bunun da “Tanrı vergisi” olduğunu söyleyiverirler.
Bu sayfalarda boşuna Steve Biko’yu, Victor Hara’yı, Paul Robson’u yazmadım. Her biri sistemin öğüttüğü aydınlardı. Her biri ezilenin, yoksulun yanında olan gerçek sanatçılardı. Her sanatçı, var olan sistemle çatışmak zorundadır. İnsanlığın geleceği, aydınlığı için muhalefette olmak zorundadırlar. Bu onların doğasında vardır.
Ne zamanki insanlar aynı düzeyde saygıyla anılacaktır, o zaman belki sanatçıya da ihtiyaç olmayacaktır. Ama böyle bir sistem yaratılamayacağına göre, onlar daima canlarını da tehlikeye atmak pahasına sanatlarını icra etmeyi sürdüreceklerdir.
Korkunun temelinde yatan da bu zaten. Halkın bilinçlenmesi, okuması, sorgulaması bir avuç aydın geçinen bağnazın ekmeğine mani olacak, biliyorlar.
Dünya şunu kabul ediyor artık: Bir ülkede müzik kültürü gelişmişse, o ülkede çağdaşlık ve insanlık da yerleşmiş demektir. Müzik insana asla kötülük aşılamaz. Kaderciliğe, boşvermişliğe, bunalıma sürükleyen müzikler elbette vardır, ama temelinde onlar bile kötülüğün tohumlarını insan ruhuna ekmez. Acıma, paylaşma, bağışlama, hoşgörü tohumlarıdır müziğin ektikleri.
Parmaklarından dünyanın en büyük yorumları dökülen Fazıl Say’ın asıl büyüklüğü yaptığı bestelerdir aslında. Bunu bile görmeyecek kadar kör ve bağnazlar tarafından suçlanmakta ve linç edilmek istenmektedir.
Bakın tüm geri kalmış ülkelere, ne demek istediğimi, kimleri yok etmeye çalıştıklarını görürsünüz.
Bu yazı bu ülkenin aydınları için yazılmış bir yazıdır. Değilse, ben yazıp ben okuyorum demektir.
Daha çok Fazıl Say yetişmeli bu ülkede, yüzlerce... binlerce... Ancak o zaman adam olabiliriz.
Kucağına oturttukları sazlarını tıngırdatmaktan aciz kişilerin “leş” muhabbetiyle çok sesli müzik düşmanlığının bu boyutlara taşındığını unutmayın lütfen.
Not: Yukarıdaki Puşkin şiiri, günahıyla sevabıyla tarafımdan Rusça aslından çevrilmiştir.

Mümtaz İdil

Odatv.com



04.06.2012 17:47

2 Haziran 2012 Cumartesi

KILIÇDAROĞLU'NA AÇIK MEKTUP

Sn. Başbakan'a açık bir mektup yazdığım için, size gönül rahatlığıyla yazma hakkını kendimde buluyorum. "Sıkıysa ona yaz" gibi bir derdim olmadığını böylelikle göstermiş oluyorum. 
Çoktandır yazmak istiyordum, ama önce Başbakan'a yazmam, ardından size yazmam gerektiğini de biliyordum. Zira bu ülkede olan tüm olumlu-olumsuz olayların baş sorumlusu Sn. Başbakan ve bağlı bulunduğu hükümet, parlamento ve partisidir. 
Öncelikle parlamento bağlamında olmak üzere, ana muhalefet partisi olarak sizin sorumluluklarınız ondan aşağı kalmıyor Sn. Kılıçdaroğlu. Öyle ekonomiye falan girmeyeceğim. Sizin öncelikli gündeminizin terör ve işsizlik olduğunu dünkü Medya Mahallesi programında söylemenizle bir kez daha öğrenmiş olduk. 
Ama yargı ve kültür-sanat konusuna hiç değinmiyorsunuz. Adaletsizliğin ne boyutlara vardığının elbette farkındasınızdır Sn. Kılıçdaroğlu. Ama lütfen, biz dünya kadar bu konuda girişimde bulunuyoruz, medya yer vermiyor, demeyin. İnandırıcı olmuyor.
Bir ülkede hem iktidarın hem de muhalefetin şikayet ettiği bir medya olabilir mi? Demek ki siz iyi kullanamıyorsunuz, aklıma bundan başka bir şey gelmiyor. 
Onlarca, yüzlerce insan size destek verdiği, inandığı için bedelini çeşitli biçimlerde ödüyor ve siz onların yanında değilsiniz, umut olamıyorsunuz. 
Danışmanlarınızı merak ediyorum Sn. Kılıçdaroğlu, size bir tek Aleksandr Dumas Pere'in hikayesini mi anlattılar, başka hikayeniz yok mu? 
Gündemi Başbakan'ın belirlediği ve sizin de ona cevap yetiştirdiğiniz eleştirilerine hiç girmiyorum, zaten kabul etmiş durumdasınız. Ama gündemi belirlemek için attığınız adımların yanlış olduğunu, Türkiye'nin çıplak ve acı gerçeklerini iki kelimeyle dile getirmek yoluyla muhalefet yapılamayacağını size kimse söylemiyor mu?
Tiyatro sanatını "elitist" bir grubun sanatı olarak gören Başbakan'a sizin öyle olmadığını göstermek için vücut dilinizi kullanmanızın yeterli olacağını mı düşündünüz? Bu mudur tiyatrodan anlayan CHP kültür adamları? 
Sokağa dökeceğiniz tiyatro grupları yok muydu Sn. Kılıçdaroğlu? Partinize bağlı tüm yerel yönetimlerde tiyatro çıkarması yapamaz mıydınız? Devlet Tiyatroları'na tüm üyeleriniz ve eşleriyle baskın yapıp, "Bir Delinin Hatıra Defteri" oyununu izleyemez miydiniz?
William Shakespeare'in "Kral Lear" oyunundan bir küçük alıntı size Sn. Kılıçdaroğlu:
Kral Lear: "İliklere kadar işleyen bu azgın fırtınayı sen bir şey sanıyorsun. Sana göre belki de öyledir. Ama asıl büyük illetin bulunduğu yerde küçüğü pek hissedilmez. Bir ayı ile karşılaşsan kaçarsın tabii, ama yolun gürleyen denize çıkıyorsa, döner hayvanla kapışırsın."
Bilmem ne demek istediğim anlaşılabiliyor mu? Ya da ne bileyim, ne demiş Nefi? tahir efendi bana kelp demiş iltifatı bu sözde zahirdir, maliki mezhebim benim zira, itikadımca kelp tahirdir.
Yani çok mu zor danışmanlarınızdan birinin böyle bir dörtlüğü bulması. Çok mu zor gazetecileri tasmasından çeken birilerine yanıt vermek? Kabul, düşmanınıza düşmanınızın silahıyla vurmak istiyorsunuz. İyi de Sn. Kılıçdaroğlu, karşınızdaki adam mitralyöz kullanıyor, siz hale pistolettesiniz.
Çevrenizdekiler size uçaksavar diye yutturuyor elinizdekini, yedek mermi falan da yok zaten, namluya sürülü tek mermi. Siz o niyetle tek atış yapıyorsunuz, yenik düşüyorsunuz. CHP ile organik bir bağım yok, ama yedi sülalem çok partili sisteme geçildiğinden beri CHP'ye oy verir. Öldürseniz vazgeçmezler. Bu insanlar için umut olmak zorundaydınız, bence olamadınız Sn. Kılıçdaroğlu. 
Nobel ödüllü, Guatemalalı yazar Miguel Asturias, Yeşil Papa romanında insanın çevresindekilerle birlikte insan olduğnu ve ses verdiğini yazar. Danışmanlarınız Sn. Kılıçdaroğlu? Nereden buldunuz onları?
Belli ki, AKP'nin yumuşak karnının kültür ve sanat olduğunu size kimse söylemedi. Sizin de aklınıza bile gelmedi. Sanatçılar dışlandığında siz de dışarıda kaldınız, toplantılara çağrıldığında da. Varsa yoksa ekonomi dediniz. Ben şu küçük ekonomi bilgimle hemen size söyleyeyim Sn. Kılıçdaroğlu, şimdi sırada orman vasfını yitirmiş arazilerin satışı ve yabancı uyruklulara toprak satışı var. Bu yaklaşık yirmi milyar dolar sıcak para demektir ve bu parayla hükümet daha iki yıl bu ekonomiyi çevirir. Sonrasında yeni satış alanları bulacaktır. Türkiye burası Sn. Kılıçdaroğlu, zenginliği bol bir ülke. Daha madenlerin külliyen satışına bile gelinmedi.
Siz ekonomi, işsizlik dedikçe ayakta durduklarının farkında da değilsiniz. Ekonomi söylemiyle bu hükümeti zayıflatamayacağınızı artık anlamalısınız. Kentsel dönüşüm projesi denilen bir ucubenin yarattığı ve yaratmaya devam ettiği devasa sermaye bunları daha uzun süre size karşı koruyacaktır.
Dedim ya, küçücük ekonomi bilgimle bunları söyleyebiliyorum. Ben buna inanır, gördüğüme taparım. Görmediğime ne inanır, ne tapar ne de başımın üzerine oturturum.
Kültür ve sanat konusundaki inanılmaz zayıflıklarını, ucuzluklarını, düşmanlıklarını kullanmak yerine, en kuvvetli oldukları alandan yıpratmaya çalıştığınız hükümet, bu arada kültür sanat konusunda da donanımlı olmaya başladı bile. Elinde kocaman bir çarşafla, sanatı "mutaassıp" hale getirmeye hazırlanıyor. Muhafazakar sanat kapıda...
Ne yapacaklar şimdi biliyor musunuz Sn. Kılıçdaroğlu? Devlet opera ve balesini ortadan kaldıracaklar. Sözleşmeli elemanlar alarak ikame edecek ve bir  süre sonra  da, kadrolular emekli olunca yani, sözleşmelerini uzatmayacaklar sanatçıların.
Operaya "ayağına basılmış kadın", baleye "erotik sahne gösterimi"diye bakan zihniyetin karşısında, küçük bir soru size Sn. Kılıçdaroğlu, en son ne zaman opera veya baleye gittiniz? Ya tiyatroya? Sinemaya? Vakit mi? Geçiniz lütfen. Buna siz bile inanmazsınız, eminim.

Kültürel değerler geçmişi sosyal demokrat bir bakan tarafından yerle bir edilirken, kazılar durma noktasına gelmişken, hükümet tarihi kalıntılara"çanak-çömlek" derken, Fazıl Say linç edilirken, yalaka yazarlar köşe başlarını tutmuşken siz hangi kültür politikası uyguladığınızı açıklayabilir misiniz Sn. Kılıçdaroğlu.
Alexandre Dumas yetmiyor Sn. Kılıçdaroğlu, daha çok okumanız gerekiyor.

Mümtaz İdil
Odatv.com

02.06.2012 10:38