31 Aralık 2012 Pazartesi

Çorum ona çok şey borçlu

Çorum’a sürgün gönderildim.
Kültür Bakanı İstemihan Talay’dı. Çok sevdiği Tevfik Ketencioğlu uğruna beni harcadı. Sonra onunla da ağır cezalık oldu, ayrı.
 Çorum Kültür Müdürü olarak zaten beni Bülent Ecevit atamıştı, kademe ilerlemesi cezam olduğu için daha üst bir görev alamıyordum. Basın müşavirliği ise bu ceza kapsamı dışındaydı.
O sırada basın müşaviri Ergun Evren ağabeydi. Yerine ben oturdum.
Müsteşar Yardımcısı Tevfik Ketenci ile “papaz” olunca, bakan beni asli görevim olan Çorum Kültür Müdürlüğü’ne gönderdi.
Beni belediyeden Ali Alakoç karşıladı. Rahmetli Ahmet Yalçın’ın önerisiyle oraya gitmiştim. Beni öğretmen evine yerleştirdiler.
Dört buçuk yıl görev yaptığım Çorum Kültür Müdürlüğü böylelikle başlamış oldu.
İki insan benim için çok önemliydi o sıralarda, biri can dostum Gürer Aykal, diğeri hiç tanımadığım ama göğsünde Atatürk rozetini hiç eksik etmeyen Asım Kocabıyık.
Ali Alakoç Hitit Festivali için ne yapacağımızı sorduğunda, ben de Borusan Oda Orkestrasını çağırabileceğimizi söyledim.
İnanmadı.
Yanında Gürer Aykal’ı aradım.
Gürer Aykal’ın elbette müthiş desteği oldu, ama parayı verecek olan Asım Kocabıyık’tı.
Borusan bir otobüs dolusu Anitta Otel’e indi.
Sevgili çocukluk arkadaşım Yaz Baltacıgil ile yıllar sonra orada karşılaştım.
Herkes bir anda Çorum’un antikacılarına daldı.
Akşam, 17 haziran akşamı salonun neredeyse yarısı boştu. Vivaldi’den bir esinti çalıyordu Borusan ve protokol denilen yerde kimse oturmuyordu.
Bir anda İbrahim Karamemet ayağa kalkıp alkışlamaya başladı.
Ardından Ceyhan Mumcu’nun eşi Naciye Mumcu, sonra vali yardımcısı Ahmet Soley, ardından Vali Atıl Üzelgün’ün eşi ve son olarak da Vali Atıl Üzelgün…
Bunu yapan elbette Gürer Aykal ve o sıralarda Borusan Güzel Sanatlar Genel Müdürü Sami Caner’di, ama işin en temelinde, yakasından Atatürk rozetini bir an bile çıkarmayan Asım Kocabıyık vardı.
Parayı o veriyordu. Borusan’ın gelişini, gidişini, orkestrada çalanların kaşelerini karşılayan hep oydu.
Ben tanığım, Gürer Aykal bir kez açılışında bir kez de kapanışında geldiği Hitit Festivalinden para almadı.
Çorum belediye başkanı Arif Ersoy da tüm misafirlerini ağırladı.
Kimsenin farkında bile olmadığı bir Çorum günleri yaşandı o sıralarda.
Hıncal Uluç, “Şimdi Çorum’da olmak vardı anasını satayım” diye yazdı.
Mehmet Yolyapar, Tugay Afat, Ali Alakoç, Avukat Erdal ağabey, bakır sanatçısı Hasan Tuluk ve daha yüzlerce insan destek oldu.
Ama asıl destek hep geride ve isimsiz olarak kaldı: Asım Kocabıyık.
Çorum ve Türkiye ona o kadar çok şey borçlu ki…

Mümtaz İdil

Odatv.com


31.12.2012 02:06

22 Aralık 2012 Cumartesi

Mümtaz İdil: Yemezler Başbakan!

Başbakan ODTÜ’lü öğrencilere laf attı: “Bunlar nasıl öğrenci?”
Öyle mi? Siz konuşacaksınız, kimse yanıt vermeyecek.
Sivil toplum kuruluşları sus pus…
Üniversiteler keza…
Muhalefet desen yok.
Yargı, kendine yöneltilen sataşmaya rağmen gıkını çıkaramamış durumda.
Medya tam çanak durumunda.
Halk suskun.
Bir tek öğrenciler ses çıkarmaya başladı.
Erdoğan için tehlikeli olan da buydu zaten. Bir sarmal ateş gibi her yanı sarması an meselesi Başbakan da onun farkında.
Başına bir şey gelirse, gençlik kanalıyla gelecek. Diğerlerini susturması kolay. Gönder maliyeyi, gönder polisiye güçleri, gönder savcıları…
Öğrenciye ancak biber gazı, tazyikli su ve polis copu gönderebilirsin, gerisi hikaye.
Bu ülkede yalnızca ben konuşurum, diğerleri konuşamaz diyor Başbakan.
Öyle mi?
Sokak ağzı ya da Kasımpaşa jargonuyla, yemezler!
Üniversiteleri ilkokul düzeyine çekmeye çalışıyorsa Başbakan, nafile çaba.
Medyayı, TSK’yı, STK’yı ilkokul düzeyine çekebilir Başbakan, ama gençliği asla!
Gençlik, varoluş nedeniyle ortadadır ve kaybedecek hiçbir şeyi olmayan bir kalabalıktır.
Parayla işi olmaz, eğitimle sorunları vardır. Ona müdahale edildiği zaman da ayağa kalkacaktır.
Üniversiteler ana okulları değil sayın Başbakan, üniversiteler geleceğimizin yapı taşları.
Kimse sormayacak mı size, 10,5 milyon dolara oğlunuzun ikinci bir “gemicik” aldığını?
Sormayacak, öyle mi?
Gençlik bu mu? Birkaç genç mi bu ülke?
Torunlarımıza kadar borçlandık ve Türkiye kalkınan bir ülke, öyle mi?
Kalkınan kim sayın Başbakan? Sizler mi, bizler mi?
Soner Yalçın’ın dediği gibi, çocuklarımızı bari rahat bırakın. Onlar kendilerince Türkiye’yi bir kıvama sokmaya çalışıyorlar. Kendi geleceklerinden endişe ettikleri için başkaldırıyorlar. Haklılar da.
Ama siz çıkıp onların öğrenci bile olmadığını söyleyebiliyorsunuz.
Oysa onlar ülkelerine sahip çıkan yoksul gençler. Mezun olduklarında iş garantisi bulunmayan ama niye okuduğunu da bilmeyen şaşkın bir kalabalık.
Ayağa kalkıyor ve size itiraz ediyorlar.
Muhalefet bile arkalarında değil, ama onlar itiraz ediyorlar.
Korkmuyorlar, çünkü onların dağarcığında korku yok.
Ama siz onları hizaya getirmeye çalışıyorsunuz, öyle mi?
Bu sizi de, beni de aşar sayın Başbakan. Eğer gençlik kendine aykırı bir ortamda yaşamak istemiyorsa, yaşamayacaktır. Bunun için de sonuna kadar mücadele edecektir. Ne biber gazı, ne tazyikli su ne de gaz bombaları… Onları yollarından çevirmeyecektir.
Sizin yerinizde olmayı hiç istemezdim sayın Başbakan, hem de hiç.
Onur, gençlere güvenmek ve onlarla iyi geçinmekten geçer.
Onları suçlamaktan değil.
Bir de muhalefet denilen garabet bunu anlayabilse.

Mümtaz İdil
Odatv.com

22.12.2012 20:33