14 Ağustos 2010 Cumartesi

DİYOJEN SİZİ GÖRSE NE DERDİ?

Sergey Aleksandr Puşkin, tarihe “Dekabristler” diye düşecek ayaklanma hareketine en başından katılmıştı. Rileyev, Rayveski, Puşçin gibi en yakın sanatçı dostları da bu hareketin içinde yer alıyordu.
26 Aralık 1825’te başladığı için “dekabrist (aralıkçı)” ayaklanması olarak anılan bu hareket, Rus tarihinin aydınlar tarafından gerçekleştirilen ilk silahlı ayaklanmasıydı.
Puşkin o sıralar tüm Rusya’nın en tanınmış özgürlük şairiydi. Çarlık despotizmine karşı yazdığı şiirleri elden ele dolaşıyordu.
Ama 26 Aralık günü arkadaşlarının arasında olamadı.
Geç kalmıştı... Bu, asla bağışlanmadı.
Daha sonraları o “meşum” sabah için şöyle savunmuştu: “Sabah dehşetle uyandım. Rüyamda beş dişimin döküldüğünü gördüm. Arkadaşlarıma yetişemediğim için kendimi çok kötü hissediyordum.
Rüyasında, döküldüğünü gördüğü beş diş, ayaklanma bastırıldıktan sonra cezaları infaz edilen beş arkadaşını simgeliyordu.
Diğerleri de Sibirya maden ocaklarına gönderilecekti.
Ayaklanma hüsranla bitmiş, Çar Nikola galip gelmişti.
Aralıkçıların sürdürdüğü dayanışmaya en başından beri destek veren Puşkin, bir zamanlama “hatası” nedeniyle hareketin içinde olamamıştı.
Elbette hareketin içinde olması, hareketin gidişini değiştirmeyecekti. Yine de hareket hüsranla bitecekti, zira hareketi yönetenler arasında anlaşmazlıklar çok fazlaydı.
Ama Puşkin için bu “ihanet”, ölüme giden yolculuğunun kısa sürmesini yaratmıştı. En büyük eserlerini bu olaydan sonra yaratan Puşkin, trajik bir şekilde ve genç yaşta ölürken, sanatçı adıyla toplum önderliği yapmaya soyunan kişilerin bu işe giriştikten sonra asla geri dönüp bakmamaları gerektiğini anlatmaya çalıştı hep.
Elbette, yaşamın anlamını bilen kısalığı içinde “dünyalığını” düşünenleri kınamamak gerek. Bunun farkında olanlar da çoğu zaman “aydın” kesimlerdir. Bir ip üzerinde yürümek zorundadırlar: Biri var olan sisteme entegre olmak, diğeri sanatçılığını besleyen aykırılığını sürdürmek.
Bütün sanatçılar bu ikilemle hayatlarında en az bir kez karşılaşmak zorundadır. Mevcut düzenden yana oyunu kullanan sanatçı, aynı zamanda sanatçı şapkasını da “portmanto”nun üzerine koymuş demektir. Bu, kaçınılmaz bir sonuçtur ve asla değişmez.
Diğeri ise, sanatçı kişiliğini sürdürdüğünü sanan bir sanal alemde “suya sabuna” dokunmadan yaşamanın erdeminden söz etmeye başlayacaktır.
Elbette zor ve zahmetli bir süreçtir bu.
Ama ne yazık ki bu süreci kendine rağmen aşabilenler ancak tolumsal önderliği üstlenmiş “sanatçılar” olabilmişlerdir.
Diğerleri, ömürleri süresince kendilerine “bahşedilen” sırça köşklerinde, kendilerini savunmanın bahaneleri ile geçiştirmeye mahkum olmuşlardır.
Biz bunu şimdilik değerlendirme durumunda olamayız, olmamalıyız da. Ama kırılma noktalarının bize verdiği ipuçlarıyla, artık neyin toplumsal neyin de düzen yanlısı olduğunu, bunun da kimler tarafından gerçekleştirildiğini idrak etmek zorundayız.
Değilse, zaten yeteri kadar “ahmak” durumuna da düşürülmüş durumdayız.
Bir çentik daha atarız, olur biter...
Bundan altı ay sonra koşullar şu veya bu biçimde değiştiğinde, koltuklarında dosyalarla dolaşan ve kendini Puşkin’in yaptığı gibi savunmaya adayan insanlarla etrafın “kirlendiğini” gördüğümüzde de şaşmamak gerek.
Şikayetler doğal olarak geçmişe dönük olacak ve kendi koşullarında neden “bayrak” açmadığını anlatmaya çalışan bu sanatçılar, tıpkı ucuz siyasetçiler gibi, geçmişi suçlayacaklardır.
Oysa sanatçı geleceği suçlayan adamdır.
Geçmişi herkes suçlayabilir ve bunun için elinde nesnel bilgi vardır.
Suya sabuna dokunmadan dönem geçiştirmek, ardından da neden böyle davrandığını sayfalarca yazmak...
Olmadı, sanal kahramanlarla bunu yeniden yaratmak ve yaşatmak...
Bu sanatçının işi değildir. Sanatçı kendini savunmaz, karşının savunma hakkını çökertir.
Salt bu nedenle, kimse gidip de bu kendisini bir yerlere koyan insanlara gelecekle ilgili düşüncelerini sormasın, tavır göstermesini beklemesin.
Diyojen’in İskender’e söylediğini çarpıtalım biraz: “Gölgene tahammül edemiyorum be hocam!

Mümtaz İdil
Odatv.com
14.08.2010 22:51

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.