13 Ocak 2013 Pazar

Mümtaz İdil: Dostoyevski yaşasa Silivri'yi yazardı

Petraçevski ayaklanması olana kadar Dostoyevski bir hiçti. Ne zaman ki Çar Nikola tarafından idama mahkum oldu, o andan itibaren Dostoyevski doğdu.
Petraçevski ayaklanmasına kadar yazdığı ilk romanlarından İnsancıklar Gogol’den tırtıktı. Öteki (Dvoynik) romanı ise yeterince değer bulmadı.
Sibirya’ya sürgüne gönderildikten sonra, oradan yazdığı Ölüler Evinden Anılar mektuplaşmasıyla ismini duyurmaya başladı.
Ardından dev romanları geldi: Suç ve Ceza, Karamazov Kardeşler, Ecinliler, Budala, Delikanlı, Kumarbaz ve muhteşem eseri Yeraltından Notlar…
Hepimizin okumaya üşendiği kadar yazdı Dostoyevski. Üstelik o sıralarda şimdiki gibi yazma kolaylığı da yoktu. Daktilo bile yoktu. El yazmalarıyla yaptı on bin sayfayı.
Anna Dostoyevskaya çok yardımcı oldu, o ayrı.
Ama nedir Dostoyevski’yi aşılamaz kılan? Kiekegaard ile birlikte varoluşçu felsefenin, bilinçaltı akışının önderi haline getiren?
Biz bu dünyaya gelmek istemedik, bu dünyaya fırlatıldık diyen Albert Camus’nün hayatımızdaki önemi ne?
Sorular çok, haddinden fazla çok, ama cevapları Dostoyevski’nin romanlarında var. Bu yüzden belki dünyanın en çok tartışılan yazarlarından biridir.
Aynı çağın devlerinden Lev Tolstoy’u ele alalım mesela… Tolstoy Anna Karenina, Savaş ve Barış gibi nehir romanlar yazmıştır, ama asla bireye inmemiştir.
Oysa Dostoyevski’nin tüm romanlarında bireyin analizi mevcuttur.
Tolstoy kimseden etkilenmeden Rus yapısını incelemiştir,ama Dostoyevski’nin en büyük tutkusu Honore de Balzac’tır. Önemli romanlarına Balzac’ın çevirilerinden sonra başlamıştır.
Gelelim güncele… Artık roman sanatı önemini yitirmiş durumda. Dostoyevski veya Tolstoy gibi roman yazarları çıkmayacak. Bir dönemin kapanışıdır bu. Bundan sonra polisiye romanlar piyasayı allak bullak edecek.
Nobel edebiyat ödülünü veren 12 vatandaş da bundan sonra kime ödül vereceğini düşünmek zorunda kalacak.
Bundan sonra kimse Lebdev gibi bir yalakayı anlatamayacak, yaşayacak.
Bundan sonra kimse Mışkin kadar zeki olup da “budala” diye anılmayacak.
Kimse Faulkner’in, “Döşeğimde Ölürken” romanı gibi bir roman yazamayacak.
Bundan sonra asla Gabriel Garcia Marquez’in “Kolera Günlerinde Aşk” romanını taklit etmek mümkün olmayacak.
Edebiyat artık gömleğini banyo kapısının arkasına asmış ve çıplak halde odasına gitmiş bir adam durumundadır. Çıplaktır ve bunun farkında değildir.
Petraçevski ayaklanmasının ardından tutuklanan 115 adamdan birisi dünyaya meydan okuyamayacaktır asla.
Beş dakika içine tüm hayatını sığdırmayı da göze alamayacaktır.
Semyenovski meydanında ölümü beklemek gibi ölümü de beklemeyecektir.
Silivri gibi zindanlarda bekleyecek ve Nikola’nın affını umacaktır.
Neden 19. Yüzyıl yazarlarını okumamız gerektiğini soracaksanız eğer, işte bu yüzdendir derim.
Hala insanlık ayakta ama zulüm onun üzerinde.

Mümtaz İdil
Odatv.com

13.01.2013 10:42

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.