30 Ekim 2012 Salı

Kılıçdaroğlu Yeltsin gibiydi

22 Ocak 1905’te Çarlık Rusyasında, dünkü 29 Ekim kutlamaları kadar masum bir istekle halk Çar II.Nikola’nın kışlık sarayına bir dilekçe sunmak üzere barışçı bir yürüyüş yapmışlardı. Yürüyüşü Gabon adında bir papaz yönetiyordu. Çarın işgüzar askerleri elinde bayrak ve isteklerini anlatan afişlerden başka hiçbir silahı bulunmayan kalabalığa ateş etti ve bine yakın insanın ölmesine neden oldu.
Benzeri bir olaydı sanki dünkü 29 Ekim yürüyüşü. Faşizm yine faşizmdi ve Ankara’da açıkça yüzünü gösterdi. Çoluk çocuk, genç yaşlı demeden kalabalığın üzerine gaz bombası, biber gazı ve tazyikli su sıktı. Silah kullanılmasına izin verilseydi, hiç düşünmeden mermi de sıkarlardı halkın üzerine, kuşkunuz olmasın.
 
Ankara valiliği baktı ki olay çıkacak kehaneti gerçekleşmedi, kendi olay çıkardı.
KEMAL KIÇDAROĞLU YELTSİN GİBİYDİ
Ama bu kez sert kayaya çarptılar. Kalabalık dağılmadı, CHP milletvekilleri yürekliydi ve özellikle de Kemal Kılıçdaroğlu dört dörtlük bir toplum mühendisliği yaptı. Barikatların üzerine çıkarken, bir zamanlar Boris Yeltsin’in tank üzerine çıkışı kadar gerçekçi ve içtendi.
Bazı köşe yazarları, Cumhuriyet yürüyüşüne katılan insanları ısrarla“Kemalist” olarak niteliyor ve sanki uzaydan gelmiş başka bir kesim olarak görüyor, üstelik kamplaşmayı da körüklüyorlar.
Dün 29 Ekim Cumhuriyet yürüyüşüne katılanları Kemalistler olarak adlandırmak en azından hafiflik, yürüyüşü ucuzlatmaya yöneliktir. Dün halk cumhuriyetine sahip çıkmak için sokaklardaydı. Anıtkabir’e kadar yürümek de “Kemalistlik” ile açıklanamaz.
Yürüyüşü güya destekler ve alkışlar gibi yapıp, böylesine yaftalamalarla küçük düşürmeye çalışmak da bir mücadele yöntemi elbette.
CHP’NİN EN BÜYÜK MUHALEFETİ
CHP, belki de en büyük muhalefetini dünkü yürüyüşte yaptı. Her ne kadar bazı gazeteler inatla görmezden geldilerse de, çoğu bu artık kilometre taşı olarak nitelenecek yürüyüşü vermek zorunda kaldı.
Ulus meydanına geldiğimizde yeterince kalabalık görememek çoğumuzun moralini bozdu, ama biz biraz erken gitmiştik. Sonra, Birinci Meclis’e giden yolu polislerin demir koruganlarla, panzerlerle ve polis arabalarıyla tıkadığını gördük. O yöne yapılacak güçlü bir yürüyüşün bile kolay kolay barikatı aşamayacağı, üstelik bunu sevgili polisimizin gaz bombası, biber gazı ve tazyikli su ile “taçlandıracağı” için işin daha da zor olduğu görülüyordu.
Ama olmadı, bekledikleri gibi çıkmadı. Tüm engellere rağmen barikat aşıldı ve yürüyüşe başlandı. Evet, bunda CHP’nin kenetlenmesi ve yetmiş milletvekili ile orada olması sebep olmuştu. Karşıda polis barikatı vardı, ama bu tarafta da yetmiş milletvekilinden oluşan bir barikat söz konusuydu.
Baştan beridir de bunu söylüyordum, hep söyledim. Bir parti, tek bir organ gibi hareket etmeli. Fazıl Say duruşmasında da aynı kararlılığı göstermeleri gerekti. Şimdi önlerinde Odatv davası var ve o davada da kenetlenmiş olarak orada hazır bulunurlarsa, şikayet ettikleri bir çok konunun pamuk ipliğine bağlı olduğunu da görecekler.
ANITKABİR’E BARİKAT
Ardından Anıtkabir’e yürüyüş başladı. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan polisi suçlayıp, “barikatların kaldırılması emrini ben vermedim,” diye yırtına dursun, kimi televizyonlar Anıtkabir’de barikat bulunmadığından yakınır gibiydiler.
Barikat yıkılıp da ardından CHP’nin otobüsleri birinci meslis önünden Anıtkabir’e doğru coşkuyla hareket ettiğinde, artık herkes için yol açıktı.
CHP grup başkanvekili Emine Ülker Tarhan, Anıtkabir resmi kayıtlarından aldığı kalabalık sayısını söylüyordu: 1 milyon 300 bin…
CHP katılmasaydı eğer, polis olayları daha da büyütecek ve halka coplarla da saldırmaya kalkışacaktı, ama karşısında 70 milletvekilini görünce onlar da panikledi ve ne yapacağını şaşırdı.
Ve muhalefet, daha doğrusu CHP uyandı, nasıl muhalefet yapılması gerektiğini anladı; ki Başbakan Erdoğan, “geçen 29 Ekim’de Sn. Kılıçdaroğlu yanımdaydı, yine öyle olmalıydı,” diye istediği muhalefeti göreve çağırdı.
Ama o yaydan çıktı artık. Umarım hedefine varmak için uzun süre havada kalır.
CHP İLE GURUR DUYDUM
Dün CHP’li milletvekilleri ve tüm CHP’lilerle neredeyse ilk kez bu kadar gurur duydum, Kılıçdaroğlu’nu böylesine kararlı gördüm ve umutlandım.
İçim ısındı.
Muhalefetin nasıl yapılması gerektiğini biri kulağına fısıldamış olmalı ya da artık bıçak kemiğe dayandı ve Kılıçdaroğlu da sesini yükseltmesinin zamanı geldiğin ve bir parti disipliniyle hareket etmenin partisine ve Türkiye’ye bir şeyler kazandırabileceğini gördü.
Dün yalnızca 29 Ekim kutlaması değildi, dün bir milattı. Artık herşeyin AKP için güllük gülistanlık olmadığının bir göstergesiydi, bir gövde gösterisiydi.
Ama dikkat etmek de gerek. Bu tür hareketler provakasyona çok açıktır ve daha da önemlisi küçümsenmeye de açıktır.
Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak.

Mümtaz İdil
Odatv.com

30.10.2012 11:11

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.