1 Aralık 2011 Perşembe

MUSTAFA BALBAY'A MEKTUP GÖNDERMEK SUÇ DELİLİ OLABİLİR Mİ

Geçtiğimiz yıl bu dönemlerde sana hemen hergün mektup yazıyordum. Otuzun üzerinde mektup yazdım sana ve hepsini Cumhuriyet gazetesindeki internet adresine gönderdim.
Eline geçmeyeceğini ve okuyamayacağını biliyordum, ama yine de yazıyordum.
Cumhuriyet gazetesinin seninle ilgili internet sitesine bakıp bakmadığı da umurumda değildi. Değildi, çünkü mektupları bir internet sitesinde ve Çorum Habler gazetesinde yayımlıyordum. Tarihe gereken not düşülmüş oluyordu ve okuması gerekenler okuyordu.
Nitekim, Odatv iddianamesinde sana yazdığım bu mektuplar benim için bir suç zemini oluşturdu. O zaman anladım ki mektuplar yerine ulaşmış.
Savcılık ve polis yazdıklarımı okumuş ve suç unsuru bile bulmuş. Oysa, bütün yazdıklarımda sana güncel olaylardan söz ediyordum ve asla davayı etkileyecek konulara girmiyordum.
Sana mektup yazmanın bile “suç” oluşturacağı aklıma gelmesine geldi, ama sıradan konulardan söz ettiğim için de çok önemsemedim.
Ne tuhaf değil mi dostum, sen içeride bile bir tehlike potansiyeli olarak görülmüşsün meğerse. O zaman kendi kendime, “seni bırakmayacak bunlar galiba Mustafa,” diye söylendiğimi de hatırlıyorum. Umarım ve dilerim ki en şiddetli biçimde yanılmış olurum.
Bir yıla yakın oldu sana yazmayalı. Bana yıllar ve yıllar kadar uzun gelen bir zaman. Oysa sen içeri gireli bugün bininci gün dolmuş. Benim hayıflandığım şeye bak, senin yaşadığın şeye...
Yazdığım internet sitesi ile aram biraz limoni oldu, o yüzden de mektuplarıma ara verdim. Sonra da bir daha sana yazma şansım olmadı. Korktuğumdan veya çekindiğimden değil, insanların duyarsızlığından. Kimsenin mektupları okumadığı gibi bir izlenime kapıldım.
Bu sayfalarda da sana mektup yazdığımın anonsu yapıldığı halde, kimse oralı bile olmadı.
Elbet savcılık ve polisler dışında; çünkü onlar bu mektupları suç olarak gördüler.
En azından onlar okudu be Mustafa.
Bu yalnızca sana bir dayanışma gösterişi değildi Mustafa, benim de sürekli yazmamı sağlayan sıcak yazılardı. İnsandan, insanlıktan ve anlatması zor da olsa güzel şeylerden söz eden mektuplardı. Bir açılım, bir nevi iç dökme çabalarıydı; senin okumadığını bile bile yazmak buz üzerine yazmak gibi olsa da, içinden güzel denemeler çıkabilirdi.
Olmadı.
Anladım ki, sana mektup yazmak bile başlı başına bir işmiş.
Şimdi artık çıkıp da sevdiklerine sarılacağın günü bekliyorum. Mektupların örnekleri de herhalde internet sayfalarında olmasa da gönderdiğim mail sayfalarında duruyordur. Onları toparlayıp, Meclis’teki odanda sana muzipçe uzatacağım.
O gün gelecek Mustafa, eminim gelecek ve belki de kahkahalarla güleceğiz o gün.
Bininci gün; zorluklar, haksızlıklar, tecritler, yalnızlıklar içinde geçen bin gün...
Bir gün bitecek be Mustafa, tüm yüreğimle inanıyorum sevgili dostum.

Mümtaz İdil
Odatv.com

01.12.2011 10:55

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.