15 Eylül 2011 Perşembe

GÜNGÖR ABLA...

Hiç birimizle vedalaşamadı…
En önemlisi, hayat arkadaşıyla da vedalaşamadı. Sessiz, kendi halinde köşesinde ölüme terk edildi ve Güngör hanımı kaybettik.
Ölümü her canlı mutlaka bir gün tadacak, burası kesin; ama ölümün böylesi de içler acısı…
Herhalde her kapı çalınışında, evdeki her hareketlenmede Güngör abla ölüme bakan gözlerini biraz olsun çevirmeyi başarıp, kapıdan Doğan Yurdakul’u gireceğini beklemiştir. Bilincinin beyninden uçup gittiği anlarda bile, tek beklentisinin bu olduğuna eminim. Hayat arkadaşını bir kez, son kez de olsa bir kez daha görmek için beklemiş durmuştur.
Bir ölümlüye verilecek en büyük hediyeydi kocasını ona birkaç saatliğine de olsa bağışlamak.
Ama yapmadılar…
Kimse umursamadı. Oralı bile olmadılar.
Varıp sorsanız, “silahlı terör örgütü üyesi bir sanık, ne olur ne olmaz bakarsınız karısını öldürmeye kalkar,” türünden bir savunma bile getirebilirler.
Şimdi herhalde hiçbiri Doğan Yurdakul’un yerinde olmak istemez, ama olacaklar. Onlar da ölümü, yakınlarının ölümünü tadacaklar. Belki o zaman ağızlarında bir kinin hapı tadıyla şöyle bir yutkunacak ve sonsuzluğa bakacaklar. O sonsuzluk ki, herkesi bir gün bağrına basacaktır.
Müthiş dingin bir kadındı Güngör abla. Kendisiyle ve Doğan Yurdakul ile barışık bir hayat yaşadı. Doğan Yurdakul da onun için çırpındı durdu. Victor Hugo’nun yaşamının sonunda yakaladığı aşk gibi bir aşkı yakalamıştı ikisi de. Birbirlerine çok düşkündüler.
Ama görüşemediler, vedalaşamadılar.
Bu yazı yapısı gereği duygusal olmak zorunda, olay duygusal çünkü…
Bu yazı yapısı gereği kindar olmak zorunda, olay kin kokuyor çünkü…
Bu ne müthiş bir kindir ki, polis nezaretinde bile Doğan Yurdakul’un sevgili karısını görmesine izin vermediler.
Güngör abla “delil” miydi ki, Doğan Yurdakul onu gördüğünde delil karartacaktı?
Yoksa tabuta onunla birlikte girip, kaçmaya mı teşebbüs edecekti?
Neydi bu iki insanı birbiriyle kavuşturmadaki engel?
Yoksa ölüm bir şaka olarak mı görülmüştü? “Hadi canım sende, öleceği falan yok, bizi kandırıyorlar” diye mi düşündüler?
Ne düşündüklerinin artık zerre kadar önemi yok.
Doğan Yurdakul’u Silivri’den “derdestleyecekler”, sevgili karısını sol yolculuğuna uğurlayacak. O yorgun ve bitkin haliyle… Yasal hakkı olmasa, ona da izin vermeyecekler belki, ama bilmezler ki bu son buluşma buluşmaların en acısı olacak Doğan Yurdakul için.
Kim bilir, belki zevk bile alacaklar böylesi büyük bir acı yaşattıkları için, bilinmez. Ama insan artık bunu bile düşünebiliyor.
İş Moliere’in komedilerine dönüştü çoktan. Zehirli komedilere…
Doğan Yurdakul’a sabır dilemekten başka bir şey gelmeyecek kimsenin elinden. Sabır dilemekle de sabır yaratılmıyor olsa da…
Ne söylenebilir? Adalet kılıcıyla yalnızca mahkeme kapılarında dolaşmıyor, bunun korkusu sarsın buna sebep olanları…

Mümtaz İdil
Odatv.com

15.09.2011 11:03

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.