22 Mayıs 2011 Pazar

DİDEROT İLE SİLİVRİ ARASINDA NE BAĞLANTI VAR

Denis Diderot’nun kapatıldığı“büyük kule”, Vincennes şatosuna korkunç bir görünüm veren dokuz kuleden biriydi. Hücre üç adım eninde, üç adım boyunda sekizgen bir odadan oluşuyordu. Işığın az miktarda girmesini sağlayan yüksek kare bir de penceresi vardı.
Diderot, 1746’da Felsefi Düşünceler, bir yıl sonra Kuşkucu Gezintiler, 1749’da “Görenler İçin Körler Hakkında Mektup adlı eserlerini yayınlamıştı. 1750 yılında ise “Ansiklopedi” adlı eserine başlamıştı.
Vincennes şatosundaki küçük hücresinde yargılanacağı saati bekliyordu. Diderot’yu “kralın komiseri” olarak ün yapmış Nicolas-Rene Berryer sorgulayacaktı. Sorgu, Divan adı verilen salonda yapılacaktı.
Zabıt katibi Diderot’nun kimliğini açıkladı: Adı Denis Diderot, Langres’li, otuz altı yaşında, Paris’te Vieille Estrapade sokağında oturur, Saint-Etienne du Mond’a bağlı, Katolik dinine mensup, Papa’ya ve Roma’ya bağlı...
Ve sorgu başladı:
Görenler İçin Körler Hakkında Mektup adlı eserin yazarı siz misiniz?
“Hayır.”
“Bu kitabı kime bastırdınız?”
“Kimseye bastırmadım.”
“Kitabın metnini birisine satmadınız, yahut vermediniz mi?”
“Hayır.”
Görenler İçin Körler Hakkında Mektup’u yazanı tanıyor musunuz?”
“Tanımıyorum.”
“Basılmadan önce veya basıldıktan sonra bu kitabın karalamaları elinize geçmedi mi?”
“Hayır.”
“Hiç olmazsa bu kitabın nüshalarını çeşitli kimselere vermediniz veya göndermediniz mi?”
“Hayır.”
Kralın komiseri durdu. Dudaklarında anlamlı bir gülümseme belirdi. Tutuklu, inkarlarının etkisini bu gülümsemeden anlamaya çalışıyordu. Zabıt katibinin bir soluk almasına izin veren Berryer devam etti:
Mücevherler’e geçelim. İki yıl önce çıkan bu romanı siz yazmadınız mı?”
Didero sert bir şekilde, “Hayır,” diye yanıtladı.
“Pekala... Bu kitabın metnini, basılması yahut başka şekilde kullanılması için satmadınız veya vermediniz mi?”
“Hayır.”
“Peki ya yüce parlamentonun yakılmaya mahkum ettiği Felsefi Düşünceler... Bunun yazarı da siz değil misiniz?”
“Ben değilim.”
“Belki yazanı tanıyorsunuzdur?”
“Hayır, tanımıyorum...”
“Peki ya Kuşkucu Gezintiler?”
Bir yığın reddedişin ardından, bu reddedişleri doğrular umuduyla Diderot “Kuşkucu Gezintiler”i kabul etmeyi aklınca akıllı bir hareket olarak gördü.
“Evet, Kuşkucu Gezintiler’in yazarı benim.
“Kitabın karalamaları, çalışma müsveddeleri ne oldu?”
“Yaktım...”
Beyaz Kuş’un müsveddelerini de yaktınız herhalde?”
Diderot, başta tutturduğu yola yeniden döndü. Beyaz Kuş’u bilmiyor, yazdığını inkar ediyor, bu kitaba elini bile sürmediğini söylüyordu. Sorgu bitmişti. Zabıt katibi zaptı okudu, Diderot cevaplarının doğru olduğunu söyleyerek ifadesini imzaladı. Tam bu sırada Berryer, hüzünlü bir tavırla, “Bay Diderot,” dedi. “Korkarım burada uzun süre kalacaksınız...
Diderot’nun başından kaynar sular dökülmüştü sanki. Felsefi Düşünceler kitabı kilisenin talimatı ve isteğiyle, Fransa Parlamentosu tarafından toplatılmış ve yakılmıştı. Ansiklopedi ise dine aykırı hükümler içerdiği için yasaktı ve kaçak olarak basıldığı için hakkında toplatma kararı vardı.
Bütün bunlar yetmiyormuş gibi, Diderot, üç adıma üç adımlık sekizgen hücresine dönmek ve orada daha bir süre vakit geçirmek zorundaydı.
Bütün bunlar 18. Yüzyılda oluyordu...

Mümtaz İdil
Odatv.com

22.05.2011 18:14

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.