13 Ocak 2010 Çarşamba

İSRAİLLİLERLE BİZİM YANDAŞLAR ARASINDA NE BENZERLİK VAR

Yahudiler tarih boyunca kendi sistemlerinin kurbanı olmuş, yalnız kalmaya kendi kendilerini mahkum etmişler.
Bundan kurtulmak gibi bir çabaya da asla girmemişler.
Bunun yarattığı “ezikliği” Yahudi asıllı sanatçı, bilimadamı, kültür insanları ile karşılamaya çalışmışlar.
Bunda o kadar büyük başarı elde etmişlerdir ki, bugüne kadar milyonlarca bilim, sanat, kültür adamı yetişmiş olmasına karşın, akılda hep Yahudi asıllılar kalmış gibi bir izlenim kalır.
Goethe, Zweig, Hawkings, Newton, Pavlov... Daha binlerce ünlü insanın kökeni konusunda kimse fikir üretmezken, Einstein, Van Braun, Felix Mendelson, Steven Spielberg, Yahudi asıllı ünlüler olarak isim yapmışlardır.
Dünyanın ünlüler listesine baktığınızda, ilk yüze girenlerin 51’i Yahudi asıllıdır.
Bunda Yahudilerin kapalı toplum olmaları, kendi aralarında evliliklerini gerçekleştirmeleri ve çok kuvvetli lobi oluşturmaları da etkilidir kuşkusuz.
Ama iş dönüp dolaşıp da İsrail devletine geldiğinde, durum tamamen değişmektedir. Dünyaya yayılmış binlerce başarılı Yahudi asıllı kişilere rağmen, Arap dünyasının tam ortasında yaşamak zorunda kalan İsrail tuhaf bir utançlığı kabalığıyla örtmeyi hep adet edinmiştir.
Tarihinde İsrail devleti kadar uluslararası arenada “gaf” yapan ikinci bir ülke yoktur. ABD’nin “şımarık yeğeni” İsrail devleti, kollanıp korunmanın şımarıklığına rağmen, müthiş de bir tedirginliği birlikte yaşamaktadır.
Ağabeyinin bir gün gelip de kendisine sırtını çevirmesi halinde ya da çevresindeki İsrail düşmanlığının artmasıyla, güç dengesinin Arap ülkelerine geçmesi durumunda düşeceği yalnızlık durumundan korkusuyla, sürekli “hem suçlu hem güçlü” rolünü oynamakta.
Bunun getirdiği “kaba” politikalar da sürekli İsrail halkını ve genelde Yahudileri zor durumda bırakmaktadır.
Dünyanın her tarafında kendilerine itibar edilmesi gerektiğini düşünen, ülkesinin sürekli tehdit halinde olduğunu bu nedenle de savunma reflekslerinin sürekli alarmda olması gerektiğini düşünen de İsrail devletidir.
Yahudi halkının aynı kompleks içinde olduğunu düşünmek zordur belki, ama bir devlet olarak İsrail hep ezikliğin sınırlarında dolaşmakta, haksız olduğu konumdan ancak ve ancak uygun olmayan itirazlar ve çığırtkanlıkla çıkabileceğini düşünmektedir.
Aslında bu bizim çok da yabancı olduğumuz bir konu değil.
2002 tarihi itibariyle artık tamamen başka bir eksene doğru kaydığı açıkça belli olan AKP iktidarına avuçları patlayıncaya kadar destek veren“yandaş” diye de tabir edilen medya “neferleri”, hep içlerinde bir kuşkuyu barındırarak bu savunmaya girmişler meğerse.
Bugünlere gelindiğinde, yavaş yavaş Türkiye’nin “kusursuz bir demokrasiye” doğru gitmediğini itiraf etmek zorunda kalan yandaş yazarlar, tıpkı İsrail’in zaman zaman tüm dünyaya, iki gün önce de Türk büyükelçisine yaptığı gibi, haksız oldukları bir konumda haklılığını gösterebilmek için ortalığı bulandırma yolunu seçmekteler.
Dünyanın hiçbir ülkesi, İsrail Dışişleri Bakanlığı’nın Türk büyükelçisine yaptığı bir davranışı yapmaz. Bunun yolu, bir kişiyi “makama” çağırıp aşağılamak değildir. Bu, diplomatik olmadığı gibi, anlamlı da değildir ve tepki çeker. Dünyanın hiçbir ülkesi, kendi büyükelçilerine de bu tür bir davranışı sergileyebileceğinden korktuğu ülkeye güven duymaz.
Diplomasi farklı bir taktik ve davranış biçimidir.
Sokak kavgası kuralları asla bu alanda işlemez.
Ekonomiyle veya askeri tatbikatla da bu kurallarda istisna olacak bir alan yaratamazsınız.
Hal böyleyken, bir davranış bozukluğuna giren ve haklılığını ucuz ve kaba yöntemlerle kanıtlamaya çalışan bir ülkenin varlığı, artık “suikastların, Ergenekon torbasının, tek adam yönetimine gidişin, TSK’nın tek suçlu olduğunu göstermenin” hiçbir işe yaramadığını anladığı halde yine de elinden geldiğince “Kasımpaşalı” yöntemlerle savunmaya çalışan medya“sanatçılarımıza” bu yüzden çok benzemekte.
Bunlar sık sık “kozmik odadakiler açıklansın,” feryatlarına girerler mesela, o odada devletin yaptığı yasadişi işler olsa bile saklanmayacağını bizim de düşünebildiğimizi akıllarına getirmezler. Kendileri de bilmektedir, ama savunma argümanları kalmadığından, kabaca saldırıya geçerler.
Askerler darbe hazırlığında, sivil vatandaşlara suikast düzenleme çabasındalar vb... gibi zayıf, ama yıpratıcı argümanlarla saldırmaktan başka çareleri kalmamıştır. Eğer elinizde kuvvetli bir neden ve haklı bir savunma gerekçesi yoksa, yapılacak tek şey “çığırtkanlıktır”.Aslında İsrail hükümetinin yaptığı da tıpkı bu.
Eldeki belge ve bilgilerin zayıflığından gelen kuvvetli bir haykırış.
Ama sesini yükselterek tartışma kazanılamayacağını artık Melih Gökçek bile öğrendi.
Eh, bazen hükümetlerle kişiler davranış biçiminde çakışıyorlar, ama nedense bu çakışma hep olumsuz alanlarda gerçekleşiyor.
Ama asla Yahudilerle İsrail hükümetini birbirine karıştırmamak gerek, asla...
Öyle bir hata kişiyi, Gazze’yi yerle bir eden fosfor bombalarını atan irade ile Yahudileri karıştırmak yanlışına düşürür...
A. Mümtaz İdil
Odatv.com
13.01.2010 00:52

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.