30 Temmuz 2013 Salı

Birileri aklımızla alay ediyor

Askerliğimi 1977-79 yılları arasında Nusaybin’de seyyar jandarma olarak yaptım. O sıralarda PKK henüz Türkiye’deki hedeflere saldırıya başlamamıştı. Bölgenin seyyar jandarma açısından en önemli aktivitesi kaçakçılıktı.
Türkiye’de yabancı sigara, yabancı tabak çanak, araba teybi, çakmak taşı, fotoğraf kağıdı vb. yoktu. Suriye’den Türkiye’ye geçen kaçakçılar bu gibi malzemeleri geçirirlerdi. En rağbet gören mal ise çaydı.
Karakollar sınıra yakın yerlerde bulunurdu. Bazıları İpek Yol’un gerisinde olabilirdi, ama genellikle İpek Yol’un Suriye tarafına konuşlandırılmıştı.
Kaçakçılığı önlemek için sınırın tamamında olmasa da Nusaybin’in müsait olan yerlerinde, örneğin Tilki Tepe veya Kemaliye karakollarının sınır çizgisinde 28 sıra dikenli tel bulunurdu.
Dikenli telin Türkiye tarafında iki ila üç metre eninde bir iz toprağı hazırlanırdı. İz toprağına bir kuş bile konsa ertesi gün saptanacak şekilde bakir bir toprak olarak tutulurdu.
Dikenli telin öteki tarafı ise mayınlı sahaydı ve kaçakçılar için belli geçiş noktaları vardı. Yıllardır geçiş yapan kaçakçılar bu yolları güvenli hale getirmişti, ama Türk tarafı da bu yolları iyi bildiğinden, güvenli yolun Türkiye tarafına rastlayan kısmına “pusu” adı verilen ve iki askerle korunan çukurlar açmıştı.
Bütün bunları geçmiş zaman kipiyle yazdım, zira şu anda nasıl bir tablo var, en ufak fikrim yok.
Gözetleme kuleleri gündüz geçişleri engellemek içindi. Kaçakçılar da asla gündüz geçmezlerdi. Onların geçiş saati ayın doğuşu veya batışı sırasında olurdu. Zifiri karanlıkta ay ışığının birden bire ortaya çıkması geçici körlük yarattığından kaçakçılar için ideal bir ortam yaratırdı.
Ölüm elbette olurdu, ama kaçakçılar sıkışmadıkça asla ateş etmezlerdi. Bizim taraf ise bir sigara ışığı gördüğü anda bir G3 şarjörünü anında boşaltırlardı.
GENELKURMAY NEYİ SAKLIYOR
Genel Kurmay Başkanlığı’nın dün bin, bugün ise 350’si atlı olmak üzere yaklaşık 2 bin 500 kişinin sınırdan geçtiğini, geçmeye çalıştığını açıklarken “kaçakçı” sıfatını kullanması tamamen yanlış.
Burada neyin saklanmak istediği yakında ortaya çıkacaktır umarım, ama kaçakçılık “mal” taşımayla ilgili bir eylem olduğu için, benim dönemimde olduğu gibi kaçakçılar kendi sayılarının birkaç katı eşek veya katır kullanırlar. Bunlara yükledikleri malları karşıya geçirmeleri halinde kaçakçılık eylemi gerçekleşmiş olur.
Bin ya da iki bin kişilik kaçakçı ekibi olmaz. Hele de bunların yanında karşıya geçirmeye çalıştıkları malları taşıyacak bir araç yoksa, mümkün değildir. Bu insanların kaçırdıkları malları cebinde taşımaları gerekir ki, bu da doğal olarak imkansızdır.
ONLAR KAÇAKÇI DEĞİL MİLİTANDIR
O halde bu geçişler nedir?
Elbette bir kısmı Suriye’nin Kamışlı kentinde sıkışıp kalan ve savaşın dehşetinden kaçmaya çalışan Suriye halkıdır.
Ama bir kısmı…
Diğer kısmı ise El Nusra, El Kaide, Taliban, ÖSO militanlarıdır. Bunun başka türlü olduğunu düşünmek saflık olur.
Türkiye daha fazla Suriyeli göçmen kabul edecek durumda değildir. Başlarda Esad rejiminden kaçtığı için sınırlarını Suriyeli mağdur vatandaşlara açarak “iyilik” yaptığını düşünen hükümet, bu geçişlerin Türkiye’yi rahatsız etmeye başlamasıyla birlikte ne yapacağını, nasıl engelleyeceğini kara kara düşünmeye başlamıştır. Yanlış dış politika sonucu hükümet, şimdi artık durdurmaya çalıştığı bu gruplara engel olamamaktadır. Dün iki bini aşkın kişinin Nusaybin sınırını zorlaması işin sadece başlangıcıdır. Esad güçleri Suriye’nin kuzeyine hakim olmaya başladıkça ve hatta burayı ÖSO yerine Kürtlere bırakmaya hazırlandıkça, geçişler artarak çoğalacaktır. Bunun en büyük sıkıntısı ve götürüsü, geçen grupların “iaşe ve ibadeleri”nden çok kalabalığın içerisindeki radikal militanlardır.
Türkiye, dün eski Dışişleri Bakanlarından Yaşar Yakış’ın da parmak bastığı gibi, Suriye açmazına girmiştir. Suriye politikasını yanlış yürütmüştür. Şimdi ise, yine Yakış’ın görüşüne göre, Suriye’ye bir şekilde “müdahale” etmesi halinde, bu ülkeden çıkış yoktur.
TSK MİLLETİ APTAL YERİNE KOYUYOR
TSK’nın ise, koskoca milleti aptal yerine koyarak, geçişlerin “kaçakçılık” olayı olduğunu ilan etmesi, artık Suriye sınırının tamamen açıldığının itirafıdır. Sınırda güvenlik kalmadığı gibi, geçişlerin böylesine kontrolsüz yapılması, oradaki otorite boşluğunu da ortaya çıkarmakta, böylelikle de tüm dünyanın gözünde Türkiye’nin zayıfladığı imajını yaymaktadır.
Türkiye Serv döneminin koşullarından daha ağır koşulları içeren bir anlaşmayı imzalamanın arifesindedir. Yine Türkiye, kendi topraklarını kontrol etmekten aciz duruma düşmüştür.
Türk medyası, haberlerini Başbakanlığın talimatları çerçevesinde verdiği için, bölgeden sağlıklı bilgi almanın imkanı yoktur. İki bini aşkın “kaçakçı”nın geçtiğine ilişkin haberler tüm medya tarafından kabul görüp de, Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun bugün gerçekleştirdiği basın toplantısında tek bir gazetecinin bile bu sınır ihlaliyle ilgili soru sormaması sınır geçişleri konusunda hükümetin hiçbir önlem almadığı, almayacağı gerçeğini önümüze koymaktadır.
Türkiye giderek daha karanlık ve belirsiz bir şekilde Ortadoğu batağına çekilmekte, sürekli çizdiği kırmızı çizgileri de silmek zorunda kalmaktadır.
Sonunun hiç iyi olmayacağını söylemek için de kahin olmaya gerek yok.

Mümtaz İdil
Odatv.com

30.07.2013 15:48

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.