6 Mart 2009 Cuma

TAYYİP BEY SİZ ASIL BU GELİŞMEDEN KORKUNUZ

Bir ülkede tiyatro salonları dolmaya başladıysa, korkun...
Yer bulunamıyor, haftalar önceden salonlar tıklım tıklım doluyorsa, ortada bir direniş var demektir.

Neredeyse insanlık tarihi kadar eski olan tiyatro sanatı, bir zamanların gözde sanatı iken, artık yalnızca “muhalefet” döneminde sesini yükseltmeye başladı. Öyle açıktan siyasi bir muhalefet değildir tiyatronun muhalefeti, en önemli mesajı gönderir: İnsan olmak.

Yalnızca insan olmanın yeterli olmadığı vurgulanır.
Hani şu kendilerine “sanatçı” süsü verenlerin televizyon programlarına çıktıklarında verdikleri cevaplara yanıt bulur:

Sunucu sorar: En nefret ettiğiniz değerler?
Yanıt: Yalan söylemeyi, dedikodu yapmayı, insanları çekiştirmeyi, riyakârlığı, aldatmayı, sahtekârlığı... Hiç sevmem.
Soru: En sevdiğiniz özellikleriniz?
Yanıt: İnsanları sevmek, yalan söylememek, dedikodu yapmamak...
Soru: Bunlar zaten insan olmanın birinci koşulları, olmazsa olmazları değil mi?
Yanıt: ?

Tiyatro bu gibi “megalomani”den kurtarır insanı. Farkına varmadan insan olduğunuzu hatırlarsınız. Perde kapanıp da sokağa çıktığınızda, Nurullah Ataç’ın (aslında Leonardo da Vinci’in saptamasıdır) “Ay Işığı” denemesindeki gibi komşunun çirkin kızı bile güzel görünür gözünüze.

Tiyatroların yeniden gözde sanat türü olmasında Devlet Tiyatroları Genel Müdürü Lemi Bilgin’in çok büyük payı olduğu kesin. Lemi Bilgin, kendine özgü yönetim anlayışıyla ve taviz vermez tavrıyla, tiyatroyu yeniden eski günlerine döndürmeyi başardı. Bunda oyun seçiminden yönetmen seçimine kadar bir çok faktör rol oynadı.
İçi tamamen boşaltılmış, siyasi hiçbir içerik taşımamaya özen gösteren, suya sabuna dokunmadan insanları aptal yerine koyarak güldürmeye çalışan, nerede gülüneceğini uyaran programlar yavaş yavaş yerini daha ciddi programlara bırakmak zorunda kalacak, gidiş öyle.

Bir bakın çevrenize, doğru dürüst bir “dizi”, “stand-up” gösteri, eğlence programı, haber programı var mı?

İnsanlar tiyatrolara boşuna mı sarılıyor?
Bir zamanlar Ehrenburg’u, Şolohov’u, Sartre’ı ezbere bilen bu halk, şimdi futbolcu isimlerinden ve birbirini “körler sağırlar” mantığıyla ağırlayan magazin programcılarından başkasını tanıyor mu?
En ciddi gazetelerin kitap eklerinde, yazarlar birbirinin sırtını sıvazlıyor.
Okuma listeleri oluşturuluyor, “yıldızlar” yaratılıyor.
Tiyatrolar ise dolmaya devam ediyor.
Mevcut sistem için ciddi bir tehlikedir bu.

A. Mümtaz İdil

Odatv.com
06.03.2009 00:00

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.