15 Mart 2012 Perşembe

STEVE BİKO KİMDİR BİLİR MİSİNİZ

16 Haziran 1976...
Güney Afrika Cumhuriyeti'nin Soweto kentindeyiz. Hava pırıl pırıl...
Irk ayrımcılığına karşı siyahlar büyük bir yürüyüşteler. Aralarında
orta ve lise öğrencileri de var... Kalabalık, mahallelilerin
katılımıyla giderek artaraktan kent merkezine doğru yürüyor.
Göstericilerin arasında Steve Biko da var. Biko, şiddeti ret eden,
uzlaşmacı kimliğiyle tanınıyor. İsteklerin  demokratik yoldan elde
edilebileceğine inanan siyahi bir lider. Irk ayrımına son verilmesini
istiyor ve bunun için de devletin çeşitli organlarıyla görüşmeler
sürdürüyor.
Ama ırkçı Güney Afrika yönetimi asla siyah ırka haklarını verme
niyetinde değil. Biko, kısmen bazı hakların verilmesini istiyor.
Devlet yönetiminde siyahların olmayabileceğini, ama en azından sokakta
siyah ırkın da beyazlar kadar hakları olduğunu savunuyor. Bunu
çevresine toplanan coşkun kalabalığa da kabul ettiriyor. Özgürlükleri
kazanmanın zor ve meşakkatli bir yol olduğunu anlatıyor. Her bulduğu
yerde yüksekçe bir yere çıkarak haklarının bir şekilde beyazlardan
alınacağını söylüyor. Bunu en  dingin haliyle anlatıyor ve neredeyse
hiç sinirlenmiyor. Durban kentindeki Natal Üniversitesi'nde tıp
eğitimi gördüğü sıralarda Güney Afrika Öğrenci Ulusal Öğrenci
Birliği'ne katılıyor. Beyazlarla ilk kez burada birlikte çalışıyor.
Kendi halkına karşı yaptığı konuşmalar Irkçı Afrika Cumhuriyeti
hükümetini rahatsız ettiğinden, konuşmaları yasaklanıyor. Hiçbir
faaliyete katılmasına izin verilmiyor.
Oysa sözlerinde kin ve nefret yok. Yalnızca bilinçlenme var.
Zaten kurduğu "Siyah Bilinç Hareketi"nin amacı da siyah ırkın
bilinçlenmesi ve mücadelesini demokratik yollardan kazanması.
16 Haziran'daki yürüyüş de bu taleplerinin toplu olarak dile
getirilmesinden başka bir şey değil.

Steve Biko bir saldırı olmayacağından, demokratik haklarını kullanarak
isteklerini Güney Afrika Cumhuriyeti yetkililerine iletebileceğinden o
kadar emin ki, çocukların da bu yürüyüşe katılmasına göz yumuyor.
Ama işte ne oluyorsa, daha kente kilometrelerce mesafedelerken birden
önleri askeri araçlarla kesiliyor. Araçlardaki silahlı adamlar, hiçbir
uyarıda bulunmadan rastgele kalabalık üzerine ateş açıyor.
Bu beklenmedik saldırı karşısında kalabalık panik içinde dağılıyor.
Yaralılar yollara dağılıyor. Askerler ellerindeki makineli tüfeklerle
yaralıları öldürüyor önce ve araçlarıyla kalabalığı takibe başlıyor.
Ateş devam ediyor. Yüzlerce insan birbiri üzerine yığılarak oracıkta
ölüyor veya yaralanıyor. Ama yaralıların kurtulma şansı hiç yok, çünkü
askerler yaralı görmek istemiyor.
Ufak bir çocuk hızla yolun kenarındaki tarlaya kaçıyor. Askeri
araçlardaki komutanlardan biri çocuğun yan tarafa kaçtığını görüyor.
Şoförüne çocuğu işaret ediyor. Şoför aracı tarlaya doğru sürüyor.
Kısa süre sonra çocuğu yakalayacak mesafeye geliyorlar. Araç komutanı
tabancasını çıkarıyor. Çocuk yakalanacağını anlayınca iki elini
kaldırarak teslim oluyor.
Ama komutan teslim almıyor...  Tek kurşunda başından vuruyor.
Vahşet her yerde devam ediyor. Yüzlerce ölü yürüyüş yolu üzerinde
öylece şafağı bekliyor.
Biko, demokratik yollardan haklarını elde etmenin mümkün olmadığını anlıyor.
Daha önce yüzlerce kez tekrarladığı ancak şiddete başvurmadan yapmaya
çalıştığı örgütsel birlikteliği kurmaya çalışıyor yeniden. 1968
yılında kurduğu Güney Afrika Öğrenci Derneği'ni yeniden
hareketlendirmeye karar veriyor.
Ama artık iki kişiyle yan yana gelmesi bile yasaklanmıştır.
Steve Biko, Soweto'daki katliamdan sonra birçok yürüyüşe katılıyor,
gösteriler düzenliyor... Artık işin demokratik yoldan
halledilemeyeceğine inanıyor.
Böylelikle de hükümetin dikkatini çekiyor.
Soweto katliamından sonra Biko, hükümetin hedefi haline geliyor.
18 Ağustos 1977 tarihinde, sıradan bir geçiş kontrolünde hiç neden
yokken tutuklanıyor. Neden tutuklandığı kendisine söylenmiyor. Hemen
gözaltına alınıyor. Yakınlarına haber vermesine izin verilmiyor. Beyaz
bir Amerikalı farklı yollardan Biko'nun gözaltına alındığını
haberalıyor ve kendisini ziyaret etmek üzere tutuklandığı hapishaneye
gidiyor. Ama Amerikalıya Biko'yu göstermiyorlar. Çünkü gözaltı
süresince sürekli işkence gören Biko'nun son halini Amerikalı'nın
görmesini istemiyorlar.
İşin daha da büyüyeceğini anlayan hükümet, Biko'yu bir kamyonun
kasasına yükleyerek, bin kilometreden fazla uzaklıkta bulunan
Pretoria'ya götürmeye karar veriyor.
Büyük işkenceler gören Biko, bu yolculuğa dayanamıyor ve Pretoria'daki
cezaevine ulaştıktan kısa süre sonra, 12 Eylül 1977'de hayatını
kaybediyor.
Ertesi gün İçişleri Bakanlığı Biko'nun başladığı açlık grevi nedeniyle
öldüğünü açıklıyor.
Amerikalı'nın da işi kurcalaması sonucu, 2 Şubat 1978 tarihinde
Biko'nun nezarette öldürülmesiyle ilgili dava açılıyor. Dava
takipsizlikle sonuçlanıyor ve işkence yapan polislerden hiçbiri
hakkında soruşturma açılmıyor.
Biko'nun cesedi bir süre kimseye gösterilmiyor. Ancak yoğun ısrarlar
sonucu yakınlarına gösterilmek zorunda kalınılıyor. Yakınları,
Biko'nun başındaki darbelerle ilgili bir açıklama istiyorlar, ancak
hükümet yetkilileri Biko'nun başındaki yaraların, intihar girişimi
sonucunda oluştuğunu söylüyorlar.
Ünlü Amerikalı protest şarkıcı Joan Baez'in "Biko" adlı parçasını her
dinlediğimde, Biko'nun kanlar içindeki bedeni aklıma takılıyor.
Biko ve daha nicelerinin...

Mümtaz İdil
Odatv.com

15.03.2012 12:00

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.