4 Nisan 2011 Pazartesi

EMNİYET’İN KAÇIRMADIĞI TEK KİŞİLİK GÖSTERİ !

Tek kişilik gösteri yapmak yürek işi. “Benim” diyenin yapacağı iş değil açıkçası. Bir kere, televizyon kanallarına çıkıp da, önündeki “cam”dan bile okurken kekeleyenler gibi olmayacaksın. Aralara uzun “e”ler sokuşturmayacaksın. Kafan ne kadar dalgın da olsa, söyleyeceklerini unutmayacaksın, duraksamayacaksın ve ilgiyi hep sahnenin ortasına çekeceksin. İlgi bir an yandaki koltuğa, masaya yöneldiğinde işte bittiğin andır. Böylesine zor bir iştir tek kişilik gösteriler.
Hasan Uysal uzun zamandır çağırıyordu gösetrisine. Hiç reklam yapmadan, hiç destek almadan inatla sürdürüyordu. Sonunda gittim.
Açıkçası, Hasan Uysal’ın sık sık masasında da bulunduğumdan, anlatacaklarının çoğunu da bildiğimi düşünerek, önyargılı gittim. Ama önceden bildiğim şeyleri bu kez sahnede dinleyince, daha da komiğime gitti, daha çok güldüm.
Yalnız da değildi Hasan, arkadaşları olduğu kadar izleyicileri de vardı, ama salon da öyle tıklım tıklım dolu değildi. Arada biletleri sordum. “Yahu menajerim olacak kişi bile gelmedi hala, biletler onda. Hiç bilet satmadan gösteri yapıyorum,” dedi. Ama bunu “Hasanca” söyledi. Güldük.
Sonra düşündüm, böyle bir gösteriye gitmenin gülmek dışında da bir şeyler vermesi gerek, diye.
Öyle ya, gülmekse bunu sağlamak çok kolay... Eğer sahneye hakimse kişi, mutlaka başından geçen olayları bir solukta anlatır, buna vücut dilini de ekler ve karşınıza kahkahalarla dolu bir gösteri çıkar.
Bu da güzel, “ama yetmez”...
Şöyle 1980 öncesine, hatta daha öncesine doğru uzanırsak, o sıralarda moda olan “kabare” tiyatroları tamamen siyasal yapıyı eleştirmek üzerine kuruluydu. Gülmekten karnınıza ağrılar girerdi, ama aynı zamanda siyasi bir bilinç ile de karşılaşırdınız. Gülmek o salonda yanınıza kar kalsa da, çıktığınızda pek de gülünecek durumda olmadığınız aklınıza düşerdi.
Şimdi bu tür komediler kalmadı. Herkes gölgesinden bile korktuğu için, gölgesini ezmeye çalışıyor. Gölgesinden bile hızlı davranıyor çoğu zaman, ola ki gölgesi boş bulunur güler diye.
Siyasi konulara hiç girilmiyor. Girilirse bedeli pahalı ödetiliyor. Franko’yu ya da falanjistleri eleştirenlerin başına gelenler, 21. Yüzyılda güldürü sanatçılarımızın başına geliyor, gelebiliyor. Bu yüzden de “masum” ve kısmen de “seksi” konular üzerinden güldürü üretiliyor.
Bunlar da zaman zaman insanı gülümsetse de, “ders verme” niteliğinden veya “müsamereden” öteye geçemiyor.
Hasan Uysal’ın “şovunda” ise siyaset alabildiğine büyük yer kaplıyor. Bu yüzden de sık sık başı derde giriyor, Anadolu turnelerine çıktığında, emniyet tarafından hiç “yalnız” bırakılmıyor.
Siyasi içerikli güldürü üretmenin yolunu da bulmuş Hasan Uysal: Doğrudan hakarete varan sözlere girmiyor, bunu yapmayacak kadar akıllı ve usta...
Amaç, “şaklabanlık” yaparak güldürme söz konusu olmadığı için, sıkı siyasi argümanlarla besliyor anlattıklarını. Zaten anlatmaya başladığında dinlemek zorunda kalıyorsunuz. Öylesine geniş bir “tanıdık” perspektifiyle konulara giriyor ki, uydurma olmadığına hemen karar veriyorsunuz. Ayak üstü üretilmediğine de.
Yaşanmışlığı anlatıyor açıkçası ve kimi zaman düşündürürken (çok klasik bir söylem oldu ama) kimi zaman da kahkahalara boğuyor izleyenleri.
Hasan Uysal kendi reklamını yapabilen biri de değil. İsterse salonda bir kişi olsun, o gösterisini sürdürüyor. Bir kişinin kahkahası bile ona ikinci söylemini anlattırıyor.
Ama yine de izleyiciye ihtiyacı olduğunu düşünüyorum ve bu yazıyı onun için kaleme aldım. Odatv’de iki yıla yakındır yazıyorum. Bir yığın konuda “ahkam” kesmeye çalıştım, ama ilk kez böyle bir konuda beni okuma zahmetinde bulunanlardan, Hasan Uysal gösterisine gitmelerini rica ediyorum.
Bunu Hasan Uysal’ı “maddi olarak desteklemek” adına istemiyorum. Siyasi “hiciv” konusuna destek verilmesi önemli. Hasan zaten çoğu zaman “bedava” gösteriler yapıyor. Bunda da çok başarılı olduğunu düşünüyorum. Dışarı çıktığınızda daha aydınlık bir nisan akşamı bulacaksınız, inanıyorum.
Çankaya Belediyesi’ne ait “Çağdaş Sanatlar Merkezi”nde Hasan Uysal’ın bir sonraki gösterisi 17 Nisan’da... Pazar günü yani, akşam saat 8’de... Salt o gün gelen kalabalığa bakmak ve bir parça ucundan da olsa destek vermenin onurunu taşıyarak orada olacağım.
Ankara’da olan ve olanağı bulunan herkesin orada olmasını diliyorum. Kalabalık benim değil, Hasan’ın koltuklarını kabartacaktır. O zaman görün işte asıl Hasan’ı...
Deyin ki, “bilet alamıyorum,” gelin... Hasan sizi geri çevirmeyecektir.

Mümtaz İdil
Odatv.com

04.04.2011 13:05

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.