31 Ekim 2009 Cumartesi

BAKANIN DANIŞMANI UÇAKLA İSTANBUL’A NASIL GİDEMEDİ

1993 yılında, Kültür Bakanlığı Telif Hakları ve Sinema Genel Müdürlüğü’nde genel müdürlüğe vekaleten baktığım sıralarda memuriyetin de ne olduğunu daha iyi öğreniyordum.
Memuriyet benim için TCDD’de başlamıştı ama oradaki memuriyetim tam anlamıyla bir memuriyetti. Asıl memurluğun, sorumluluk aldıktan sonra başladığını anladığımda ise çok geç kaldığımı da anladım.
Kültür Bakanlığı, Bakan Fikri Sağlar zamanında fazla danışman kullandığı için eleştirilen bir bakanlık olmuştu.
Bunda Fikri Sağlar’ın bir suçu yoktu aslında. İş sinema olunca ve sanatçılar da işin içine girince, hiç memuriyet yapmamış bazı sanatçıları Sağlar, zorunlu olarak danışman kadrosuyla çalıştırıyordu.
İbrahim Karamehmet de bunlardan biriydi.
O sıralarda bakan danışmanlarını genel müdürden bile yetkili görürdüm.
Hoş, o türlü görev alan bakan danışmanları da vardı tabii ki.
İbrahim Karamehmet onlardan biri değildi.
O daha çok sinema oyuncusu ve kısmen de sinema yazarı olarak daha tanınıyordu. Danışmanlığı da bakana değil de ilgili Müsteşar Yardımcısı Gülşen Karakadıoğlu’na yakınlığı ile sınırlıydı.
Karamehmet İstanbul’da yaşıyor ama sık sık da Ankara’ya, bazı konularda bize yardımcı olmaya geliyordu.
Yine böyle gelişlerinden birinde, akşama döneceğini söyledi.
Ben de bakan danışmanı olduğu için onu bizim göndermemiz gerektiğini düşünüp, “biletini biz aldıralım,” dedim.
Nazik bir adam olduğu için teşekkür etti, ama biraz da inanmaz gibiydi. “Ben alırım, ama eğer mümkünse trenden bir yer ayırtalım. Yer bulunmuyor,” dedi.
İbrahim çıktıktan sonra, bizim İdari İşler Daire Başkanı Yunus Ermiş’i çağırdım. Yunus beye, “Bakan danışmanlarından İbrahim Karamehmet akşam İstanbul’a dönüyor. Onu uçakla gönderelim,” dedim.
Yunus Ermiş bir süre hiçbir şey söylemeden camdan dışarı baktı. Ardından, “Peki efendim,” dedi ve çıktı.
On beş dakika sonra geldi.
“İbrahim Karamehmet’i uçakla gönderemiyoruz efendim,” dedi.
“Niye?”
“Kendisi bakan danışmanı ama bizde kadro 4. Derece kadrodan veznedar ünvanıyla görev yapıyor.”
“Yani?”
“Yani uçakla göndermemiz için 1. Derecede olması gerek.”
Söyleyecek bir şeyim yoktu. “Peki, dedim, o zaman yataklı trenden bir yer alın.”
Yunus Ermiş yine bir iki dakika camdan dışarı baktı, yine “Peki efendim,” dedi ve çıktı.
Yine 15 dakika sonra geldi.
“İbrahim beyi yataklı ile de gönderemiyoruz Mümtaz bey,” dedi.
“Yine aynı mesele mi,” dedim.
“Evet. Yataklıyla ancak 1.Derece devlet memurlarını gönderebiliyoruz. Oysa İbrahim b...”
“Tamam, dedim, biliyorum. İbrahim Bey veznedar kadrosunda ve derecesi 4.”
Başını salladı.
“O zaman, dedim, İbrahim Beyi akşam saat dokuzda kalkan Anadolu Ekspresi ile gönderelim. Pulman bir yer alın.”
Yunus bey aynı sabırla camdan dışarı bakışını tekrarlayıp, yine aynı saygı sözleriyle çıktı.
Artık o gelmeden ben saatime bakmaya başladım.
Tam 15 dakika sonra yine geldi.
Hiç konuşmasına izin vermeden araya girdim:
“İbrahim beyi Anadolu Ekspresi ile de gönderemiyoruz. Çünkü derecesi tutmuyor...”
“Evet efendim,” dedi Yunus bey.
“İyi de Yunus bey, bu adamcağızı nasıl göndereceğiz?”
Sonunda Yunus beyin dili çözüldü:
“Mümtaz bey, neden ille de siz göndermek istiyorsunuz. Kendi gitsin.”
Vay, dedim içimden, bakan danışmanı için söylediğine bak.
“Olmaz Yunus bey, bizim için çalışmaya Ankara’ya gelmiş bir konuğu haydi kendi paranla git diye gönderemeyiz ki...”
Yunus bey sıkıntılı sıkıntılı, “Mümtaz bey, “ diye söze başladı. “İbrahim beyi İstanbul’a ancak ikinci mevkii vagonla gönderebiliyoruz. Bir tek ona izin var.”
“İkinci mevkii mi,” diye şaşkınlıkla sordum.
“Evet. Ancak ikinci mevkii... Otobüsle bile gönderemiyoruz.”
Sabrım kalmamıştı artık.
“Bakın Yunus bey,” diye sinirli bir şekilde söze girdim. “Ben tam sekiz yıl TCDD’de çalıştım. 1975’te girdim, 1983’te ayrıldım. Şimdi yıl 1993. Benim orada çalıştığım dönemde bile ikinci mevkii vagonlar kaldırılmıştı.”
Sustum. Burnumdan soluyordum artık:
“Ama TCDD Genel Müdürü Birkan Erdal arkadaşım. Ona rica edersem belki Anadolu Ekspresinin arkasına bir ikinci mevkii vagon ekler. Biz de İbrahim beyi onunla göndeririz.”
“Yapabilir misiniz efendim,” diye bir yanıt geldi Yunus beyden.
Kafa bulma sırası ona gelmişti belli ki...
Daha fazla dayanamadık ikimiz de, kahkahayı koyuverdik. Sonra da mevzuattan şikayet ettik uzun uzun.
İbrahim Karamehmet’i ise akşam, Sinema ve Müzik Eserleri Fon’undan otobüsle gönderdik. Onu da her şeyin altından ustalıkla kalkan Fon’dan sorumlu şube müdürü Turgut Erdoğan becerdi.

A. Mümtaz İdil
Odatv.com
31.10.2009 12:00

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.