20 Eylül 2009 Pazar

YEKBAS NASIL EVREN OLDU

Boğazkale, herkesin çok iyi bildiği gibi bir Hitit kentidir ve adı da Hattuşa’dır. 1987 yılına kadar Boğazköy olan ilçenin adı, bu tarihten sonra Boğazkale olarak değiştirilmiş. Boğazkale’ye doğru giderken, sağ tarafa küçük bir yol gider. Oradaki köyün adı, 1980 darbesine kadar Yekbas iken, hangi “yağdanlık” zihniyet bilinmez, köyün adı “Evren” olarak değiştirilmiştir. Yekbas da, kolaylıkla anlaşılacağı gibi, bir Hitit ismidir.
Ortaköy, yine Hitit’in merkezlerinden biri olan Şapinua’nun bulunduğu bölgedir. Hititlilerin Müslüman olmadığından şikayetçi olan bölge halkı, buralardaki isim değişikliklerine hiç itiraz etmemiş, aksine desteklemişlerdir.
Oysa, bütün dünyada tanınan ismiyle Hattuşa, Şapinua, Yekbas, Harzadın, Maza, Sarta gibi isimler, ne gibi bir anlayışa hizmet ettiği bilinmeden değiştirilmiştir.
Büyük kentlere geldiğinizde ise, alışveriş merkezlerinden tutun da büyük mağazalara, lokantalara, kahvelere kadar hemen hiçbir Türkçe isim bulamadığınızı şaşkınlıkla görürsünüz.
Nedir bunun altında yatan gerçek?
Son zamanlarda, Kürt kimliğine “ödün” vermek anlamına gelen eski isimlerin iadesi konusu, işin geçmişi tam olarak bilinmediğinden sarpa sardı. Kürt beldelerinin isimleri iade edilmek istendi ve edildi de, ama isim Ermeni ismi çıktı.
1980 darbesinden sonra da askeri yönetim, büyük kentlerdeki yabancı isimlerin Türkçeleştirilmesi için bir “bildiri” yayınlamıştı. Eliza pavyonu Elizi filan olmuştu. Uzun sürmedi tabii ki. Dahası, iş öyle çığrından çıktı ki artık, neredeyse Türkçe isim bulmak güçleşti.
Her ikisinin de yanlış olduğunu, birbirine inat yapar gibi ya orada ya burada bulunma zorunluluğu toplumu da gerdi.
Ayrımcılık denilen şeyin bir ucunun da buralara kadar girdiği hiç fark edilmedi.
Hitler, Almanca’daki yabancı kelimelerin ayıklanması ve tüm yabancı kökenli kelimelere bir Almanca karşılık bulunması yolunda talimat verdiğinde, buna genç faşistler alkış tutarken, ülkenin yabancı azınlığı ve “aydın” tabakası da üzülüyordu. Aklı başında olan insanlar, bunun bir ayrımcılığı körüklediğinin farkındaydı ve bizden olan ve olmayan diye insanları sınıflara ayırmanın temelini oluşturduğunu savunuyorlardı.
Genç-yaşlı faşistler onları dinlemediler ve bildiklerini yaptılar. “Yarınlar bizimdir, bizim olacak” diye meydanlarda marşlar söylediler. Ama hem kendilerinin hem de ülkelerinin yarınlarını yitirdiğini göremediler. Yüzbinlerce masum insanı yok ederken, altında bu basit ayrımcılığın yattığını da yıllar sonra fark ettiler.
Yekbas gibi Hitit uygarlığından kalan bir belde ismini, 12 Eylül gibi karanlık bir anıya indirgeyen anlayış, zorlamanın doruk noktalarında dolaşırken, sessiz sedasız isim değişiklikleri de gerçekleştirildi. Dilin zorlamayla kabul ettirilemeyeceği gibi, isimlerin de zorlamayla benimsetilemeyeceği düşünülmedi.
Ayrımcılık, Ruanda’daki gibi Hutu ile Tutsi kabilelerinin birbirine düşmesine kadar vardırıldığında, bunun nereden kaynaklandığı üzerine kimse düşünce üretmemiştir. Ayrımcılık basit “nüanslar” üzerine kurulur ve küçük bir kar topunun yamaçtan yuvarlanmasına benzer. Sizin farkına vardığınızda o dev bir çığdır artık ve önlenemez.

A.Mümtaz İdil
Odatv.com
20.09.2009 00:00

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.