23 Ağustos 2009 Pazar

SEZEN AKSU’NUN SANATÇI DUYARLILIĞI VAR MI?

Bazı dönemlerde bir modadır gidiyor. Kimi zaman bunu gündemi değiştirmek için bizzat Başbakan yapıyor, kimi zaman da “akil adam” dedikleri türden biri. Bir cemaat lideri ortaya tuhaf bir söz atıyor, 40 akıllı (!) gazeteci bunu çözmeye çalışıyor.
Cübbeli Ahmet Hoca Barbie bebekler için söylediğini başka ülkede söylese, arkadan düğümlenen gömlekle bir koğuşa kapatılırdı, ama bizde bir televizyon kanalının genel yayın yönetmeninin konuğu olabiliyor.
Son zamanlarda da bir sanatçı duyarlılığı tartışılmaya başlandı. Vatandaşlık duyarlılığı olduğundan bile kuşku duyulan bazı insanlar kendilerini görüş belirtmeye zorunlu hissediyorlar gibi.
Bu konuda verilmesi gereken cevaplar verildi kuşkusuz, ama “sanatçı duyarlılığı” havada kaldı. Bir dönem dünyanın altını üstüne getiren, insanlık adına yapılan her türlü yanlış ve haksızlıkta kaya gibi egemen güçlerin karşısında duran, aydınlanma çağını ardından sürükleyen “sanatçı”lardaki duyarlılık biraz daha farklıydı.
Tarih, egemen güçler karşısında halkı savunan ve baskıcı rejimlere direnen “sanatçılar” ile yazılır. Egemen güçten yana olan sanatçılar ise anımsanmaz bile.
Bu konuda en şaşırtıcı olanlardan biri Knut Hamsun’dur. “Sonbahar Yıldızları Altında” gibi muhteşem kitapların yazarı, Norveç’in yetiştirdiği en büyük iki yazardan biri olan Hamsun (öteki de İbsen’dir), Almanlar Norveç’i işgal ettiğinde Almanlar’dan yana gösterdiği tavır nedeniyle hiç affedilmedi.
Öte yandan Puşkin, Çarlığa karşı tek başına savaşmasıyla ve bu uğurda ölmesiyle tarih sayfalarında yerini alır.
Muz cumhuriyetlerinden doğma Guatemalalı yazar Miguel Asturias, ülkesinin ABD tarafından ilhak edilmesine karşı verdiği savaşla ünlüdür.
Ansiklopediler, biyografiler gerçekten “duyarlı” diye nitelendirilecek binlerce sanatçıyı anlatır ve herbiri ülkesinin “ezilen” halkı için birer abide gibidirler.
Son on on beş yıldır zaten “duyarlılığı” ranta çeviren sanatçıların salya sümük dolaştığı “sanat” platformunda kişisel yaşantılarından ve bireysel dünya görüşlerinden pasajlar sunan “sanatçılar” egemen ideoloji tarafından da sürekli desteklendiler.
Bakın gazetelerimiz, dergilerimiz, televizyonlarımız onlarla ve onların “eserleriyle” dolu.
Demirtaş Ceyhun, Nezihe Araz yanlış zamanda mı doğdular. Eserlerinden “bitmeyen” diziler yapılan Hüseyin Rahmi Gürpınar, Reşat Nuri Güntekin ve diğerleri gibi Cumhuriyet’in ilk değerleri eserlerinin ne hale geldiğini görseler ne yaparlardı?
Kendi isimlerinden böylesine ucuz yararlanıldığını bilmeden öldükleri mi iyi oldu?
Sözü, örneklerle uzatmanın bazıları için bir yararı olduğunu sanmıyorum. “Sanatçı” duyarlılığı konusunun bu sayfalarda daha da derinlemesine incelenmesi ve bu konuda çalışmaların başlatılmasını öneriyorum tüm odatv yazar ve yorumcularına.
Sanatçı duyarlılığının cüzdan duyarlılığından farkını ortaya koymak için.
Sanatçı olmasa da, anımsar mısınız Çavuşesku’nun kendisini teslim almaya gelen “vahşi komünist” askerlere söylediklerini?
“Vurun beni,” demişti.
Oysa gazetelerimiz onun “porno kaset kolleksiyoncusu” olduğunu yazıyordı o sıralar.
Tüm sanatçı duyarlılıkları bir kenara bırakarak.

A.Mümtaz İdil
Odatv.com
23.08.2009 00:00

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.